Hz.Muhammed aç, zamane şıhları tok
04.08.2016 17:49Hz. MUHAMMED AÇ, ZAMANE ŞIHLARI TOK
Aşağıdaki yürek yakan, beyinleri zonklatan kutlu ayetlerle hadisleri, ön yargısız, gönülden gelerek incelemeniz dileğiyle.
“2060—Nu’man İbnu Beşir {r.a} anlatıyor: “Hz. Ömer {r.a} insanların mazhar oldukları dünyalıktan söz etti ve dedi ki: “Gerçekten ben Rasûlullah {a.v}’ın bütün gün açlıktan kıvrandığı halde, karnını doyurmaya âdi bir hurma bile bulamadığını gördüm.” Müslim, Zühd 36, {2978}
“2061—Enes {r.a} anlatıyor: “Resûlullah {a.v} buyurdular ki: “Şurası muhakkak ki, Allah hakkında benim korkutulduğum kadar hiç kimse korkutulmamıştır. Allah yolunda bana çektirilen eziyet kadar kimseye eziyet çektirilmemiştir. Zaman olmuştur, otuz gün ve otuz gecelik bir ay boyu, Bilâl ile benim yiyeceğim, Bilâl’in koltuğunun altına sıkışacak miktarı geçmemiştir. ” Tirmizi, Kıyâmet 35, {2474}
“2064- Ebu Hüreyre {r.a} anlatıyor: “Resûlullah {a.v} bir gün {veya gece alışılmadık bir saatte} Mescide geldi. Orada Ebû Bekir ile Ömer’e rastladı. Onlara; {bu saatte} niye geldiklerini sordu:
“BİZİ EVDEN ÇIKARAN AÇLIKTIR!” Dediler. Resûlullah da:
“BENİ DE EVDEN ÇIKARAN AÇLIKTAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR!” buyurdu. Hep birlikte Ebu’l Heysem İbnu’ Tayyihan’a gittiler. O, bunlar için arpadan ekmek yapılmasını buyurdu. Ekmek yapıldı. Sonra kalkıp bir koyun kesti. Yanlarında bir hurma ağacında asılı olan tatlı suyu indirdi. Derken yemek geldi, yediler ve o sudan içtiler. Resûlullah {a.v}:
“Şu günün nimetinden hesap sorulacak! {Açlık sizi evinizden çıkardı. Bu nimetlere nail olduktan sonra dönüyorsunuz! Buyurdu.” Müslim, Eşribe 140, {2038}; Muvatta, Sıfat’n Nebi 28, {2, 932}; Tirmizi, Zühd 39, {2370}
“2063-Ali {r.a} anlatıyor: “Evimden soğuk bir günde çıktım, {YİYECEK} bir şey arıyordum. Bir Yahudi’ye rastladım, bahçesinde çıkrıkla sulama yapıyordu. Duvardaki bir açıklıktan adama baktım. “Ne istiyorsun ey bedevi, kovası bir hurmaya su çeker misin?” dedi. Ben de:
“Evet! Ama kapıyı aç ta gireyim!” dedim. Adam kapıyı açtı, ben girdim, bir kova verdi. Su çekmeye başladım. Her kovada bir hurma verdi. İki avucum hurma ile dolunca kovayı bıraktım ve bu bana yeter deyip hurmaları yedim, sudan içip sonra Mescide geldim.” Tirmizi, Kıyamet 35, {2475}
“2065-Utbe İbnu Gazvan {r.a} anlatıyor: Gerçekten ben kendim, Resûlullah {a.v} ile birlikte olan yedi kişiden yedincisi olarak göçmüşümdür. {Hicret ettim.} HUBLE YAPRAĞINDAN başka YİYECEĞİMİZ YOKTU. Öyle ki, AVURTLARIMIZ YARA OLDU.” Müslim, Zühd 15, {2967}
…………………….
Not: Huble, dikenli bir ağaca denirmiş.
“2067- Fudâle İbnu Ubeyd {r.a} anlatıyor: “Resûlullah {a.v} halka namaz kıldırırken, bazı kimseler AÇLIK sebebiyle ayakta duramaz yere yıkılırlardı. Bunlar Ashab-ı Suffe ehliydi. Bedeviler, bunlara delirmiş derlerdi. Efendimiz namazdan çıkınca yanlarına uğrar ve:“eğer {bu çektiğiniz sıkıntı sebebiyle} Allah katında elde ettiğiniz mükâfatı bilseydiniz, fakirlik ve ihtiyaç yönüyle daha da artmayı dilerdiniz” derdi. “ Tirmizi, zühd 39, {2369}
“2066- Ebu Talha {r.a} anlatıyor: “Resûlullah {a.v}‘ a AÇLIKTAN şikâyet ettik ve karınlarımızı açıp gösterdik. Herkeste BİR TAŞ vardı. Resûlullah {a.v} da karnını açtı, o’nda İKİ TAŞ VARDI.”Tirmizi, zühd 39, {2372}
Bu hadis-i şeriflerde, hem Peygamber {a.v} Efendimizin, hem de seçkin sahabelerinin başlarına gelen yoksulluğa, açlığa ne denli büyük bir sabır ve metanetle göğüs gerdikleri anlatılıyor. Bu kutlu hadis-i şeriflerden, İslâm Dini’nin yoksulluğu, fakirliği tavsiye ettiği şeklinde bir fikre kapılmamalıdır. İslam Dini miskinliği, tembelliği şiddetle yasaklamıştır. İslâmiyet çalışmayı, üretmeyi emrediyor. O günkü Medinelinin ana gıdası arpa ile hurmaydı.
Allah Rasûlü ve eşsiz sahabeleri açlık ve susuzlukla cebeleşirken, günümüzdeki evliya, Allahdostu, mehdi, ermiş, erişmiş denilen kimselerin dünya nimetlerini, dünyanın saltanatını ele geçirmek için dünyevileşmeleri cidden şaşırtıcıdır. Şıh efendi, Allahdostu, evliya, ermiş erişmiş, hocaefendi, mehdi hazretleri denilen kimselerden bir kısmının ellerinde fizyologik, genetik hiçbir bilimsel veri yokken bile kendilerini SEYYİD, yani Peygamber torunu olarak ilan etmeleri, Âhir Zaman Elçisini, dünyevi saltanatlarına dayanak yapmaları, inanılır gibi değildir. Daha da şaşırtıcı olanı, bunların çevresindeki kişilerin bunlara, Allah Katından bir takım ayrıcalıklar verildiğini yaymalarıdır. Bu kimselerin birer beni beşer, ölümlü dirimli faniler oldukları gerçeğini göz ardı etmek ise cidden ürkütücüdür. Kullara İlâhî nitelikler yüklemek, ŞİRK kalıntısı pisliktir. Aşağıdaki kutlu ayette, Allah Teâlâ; Son Elçisi Hz. Muhammed {a.v}’ın bir beşer, fani bir kul olduğunu tebliğ ederken, böylece bütün yaratıkların ölümlü-dirimli olduklarını da tebliğ etmiş oluyordu.
بِسْمِ اللَهِ الرَحْمَنِ الرَحِيم
قُلْ إنَمَا أنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى إلَيَ أنَمَا إلَهُكُمْ إلَهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِكِين
“EY Muhammed! De ki: “Ben de sizin gibi bir insanım, ancak bana Tanrınızın Tek Tanrı olduğu vahyolunuyor. Hemen O’na yönelin. O’ndan bağışlanma dileyin. O’na ortak koşanlara yazıklar olsun!” Fussilet 41/6
Hz. Muhammed {a.v} Efendimiz bir kul, bir insan idi. O, aç-susuz, bazen bir tek hurma bile bulamadan sabahlıyordu. Bazen de sahabeler açlıklarını bastırmak için midelerine taş bağlıyorlar, Efendimiz ise iki taşı birden bağlıyordu. Hz. Ali, {r.a} Efendimiz, kovası bir hurmaya bir Yahudi’nin bahçesini suluyordu. Sahabeler açlıktan gece yollara düşüyor, Mescidde toplanıyorlar, Hz. Peygamber {a.v} Efendimiz de açlığını bastıramıyor, o da Mescide gidiyor, oradan varlıklı bir sahabe olan Tayyihan’ın evine gidiyorlar, Tayyihan’da kendilerinin karınlarını doyuruyordu.
Bir bu kutlu efendilere, bir de zamane evliyaları, şıhları, ermişlerine baktığımızda, pek çoğunun altında 500 SEL Mercedes marka arabaların vızır vızır işlediğini dünya alem görüyor. Bunların bu dünyevi saltanatları hangi işlerde çalışarak kazandıkları, bir çoğunun dergâhında sürekli olarak yedi kazan kaynattıklarını, bir çok tv. Kanalı, radyo istasyonları kurdurduklarını sorgulayanlara: “Efendim! Bunların serveti babalarından kalmış” diyenlere: “Resûlullah {a.v} Efendimizin kutlu eşi Hz. Hatice {r.a} Anamız kervan sahibiydi. İthalat-ihracaat yapıyordu. Servetlerinin hepsini Allah yolunda harcadılar. Açlıktan kıvranan Efendimiz ile birlikte Tayyihan’ın evine gidenlerden birisi de Hz. Ebu Bekir{r.a} idi. O Ebu Bekir ki, kervanları çalışan, ithalat ihracat yapan bir iş adamıydı. Müslüman olduktan sonra, bütün servetini Allah yolunda dağıtmıştı. Şimdi açlıktan midesine taşlar bağlıyordu. Hatta aynı Ebu Bekir, Rum Sûresinin iniş sebebi olan Doğu Roma’nın birinci savaşta yenildiği İran’ı, ikinci savaşta yeneceğine dair inen ayet üzerine, müşriklerden Übey Bin Halef ile tutuştuğu tutuşmada, önce 10 deve, üç yıl üzerinde tutuşmuşlardı. Resûlullah {a.v} Efendimize, Bu Sûrenin hikmetini ve tutuşmayı açıklayan Hz. Ebu Bekir {r.a}’e Efendimiz; “Deveyi 100’e, yılı 9’a çıkar” buyurdu. 9 yıl içinde Ehl-i Kitap olan Doğu Roma, Müşrik İran’ı yendi. Hz. Ebu Bekir {r.a}, bu arada ölen Übey’in mirasçılarından 100 deveyi aldı. Efendimiz {a.v} bu develeri yoksullara sadaka olarak dağıtmasını buyurunca bir tekini bile kendisi almadı, hepsini dağıttı.” {ÇALINAN TÜRK TARİHİ—KARDUKLAR KÜRTLERİN ATASI MIYDI? Rüstem Kocadurmuşoğlu Togan Yayınları 2013 İstanbul} İşte o Ebu Bekir {r.a}, açlıktan kıvrım kıvrım kıvranırken Zamane evliyaları, zamane şıhları, hocaefendileri, mehdi taslakları dünya servetini topluyorlar, inanılmaz bir dünya saltanatı sürüyorlardı. Bunlardan bir kısmına ise müritleri: “SULTAN, SULTANIMIZ, SULTAN HAZRETLERİ“ diye hitap ediyorlar: “SULTAN ŞÖYLE BUYURDU, SULTANIMIZ BÖYLE BUYURDU, SULTAN HAZRETLERİ ŞUNU YASAKALDI, BUNU EMRETTİ” diye hitap ediyorlar. Bu hitapları iftiharla, baskılayarak, gururla söylüyorlar. Bu faniler DÜNYEVİ SALTANAT SÜRERKEN, Âhir zaman Peygamberi, Resûl-i Zişan Efendimiz ile kutlu sahabeleri de açlıktan kıvrım kıvrım kıvranıyor, günde bir tek ucuz, kurtlu hurmacık bile bulamıyorlardı. Bazı müritlerin açıkladıklarına göre bazı zamane şıhlarının, zamane evliyalarının, mehdi taslaklarının dergâhlarında yedi kazanda yedi çeşit yemek pişiyormuş. Binlerce mürit bu kazanların üstünden tabaklarına aldıkça, şıh hazretlerinin yüzü suyu hürmetine kazanlardan bereket fışkırıyormuş. Mürtitler bu fanileri, ölümlü dirimlileri, haşa! Peygamberlerden bile üstün görmeye mi başlamışlardı? Her şıhın, her mehdinin, her evliyanın kendi müritlerine göre, Allah’ın yanında o kadar itibarları varmış ki, Allah, Âhir Zaman Peygamberine vermediği nimetleri bunlara vermiş sanırsınız. Kendi müritlerinin övünerek açıkladıklarına göre zamane şıhlarının, mehdilerinin, evliyalarının kendi şıhlarından başka hiçbir şıhın, kendi tarikatlarından başka hiçbir tarikatın, Allah Yanında itibarı ve değeri yokmuş. Onlara göre bu itibarından dolayı Allah’ın bunlara böyle pek çok üstünlükler verdiğini savunuyorlar. Müritler kendi şıhlarından, kendi mehdilerinden başka hiçbir şıhın, hiçbir mehdinin hak yolda olmadığını, İlla ki, kendilerinin hak yolda olduklarını yayıyorlar. Omuzlarında asılı, koltukaltlarına sıkıştırılmış Mushaf-ı şerif taşıyan propagandacı kadınlar, ev ev dolaşıyor, evlerin kapılarını çalıyor kapı açıldığında: “Sizin ölüleriniz için üç İhlas bir Fatiha hatm-i şerifi okuyalım mı?” diyorlar. Ev sahibesi Müslüman kadın: “Buyurun okuyun. Allah sizden razı olsun” diyerek içeri alıyor. Okuma bittikten sonra: “Anam! Başınız bir yere bağlı mı?” diye soruyorlar. “Bağlı değil diyenlere: “O zaman ahrette sizin önünüze kim düşecek, mahşerden nasıl kurtulacaksınız? Bizim efendi hazretlerine bağlanın, sizin önünüze düşsün, sırat köprüsünü vız diye geçirsin, sizi doğrudan doğruya cennete götürsün.” Diyorlar. Bir de hadis uydurmuşlar. Uydurdukları aşağıdadır:
مَنْ لَمْ يَكُنْ شَيْخٌ شَيخُهُو شَيْطَانٌ
“MEN LEM YEKÜN ŞEYHUN, ŞEYHUHÜ ŞEYTANÜN.”
“ŞEYHİ OLAMAYANIN, ŞEYHİ ŞEYTAN’DIR.” {Bu tarikatçı uydurmasıdır.}
Peygamberimiz {a.v} ise; hadis uyduranların, oturaklarının ateşte olacağını tebliğ ediyordu.
Hangi bir mürit hangi bir zamane şıhına, zamane evliyasına, zamane mehdisine bağlıysa onun yolunun hak olduğunu, kurtuluşun kendi şıhlarına mehdilerine, evliyalarına bağlanmakla mümkün olacağını iddia ediyorlar. Bu zamane şıhları, mehdi taslakları, kendilerine bağlananları, kıyamet günü önlerine düşerek hiçbir engele takılmadan doğrudan doğruya cennete götüreceklermiş. Şimdi mürit kapma yarışı başlamış. Mürit kapmak için altlarında kara jiplerle ev ev dolaşan propagandacıları muhafazakar Müslümanlar hayretle izliyorlar. Bu kara jiplerin en ucuzu 50 bin TL’ den aşağıda değildir. Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Bir yandan dini kisve ile ortaya çıkacaklar, öte yandan dünyayı ele geçirecekler. Hiçbir faninin Allah’ın elinden kullarını kartarma yetkisi yoktur. Amentünün şartlarından birisi de Kur-an’a iman etmektir. Kur-an’a iman etmek demek, “işime geleni alırım, işime gelmeyeni almam” demek değildir. Kur-an’ı Kerime bir bütün olarak imam etmek şarttır.
بِسْمِ اللَهِ الرَحْمَنِ الرَحِيم
قُلْ ادْعُوا الَذِينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِ الَلهِ لَا يَمْلِكُونَ مِتْقَالَ ذَرَةٍ فِي اسَمَواتِ وَلَا فِي الْأرْضِ وَما لَهُمْ فِيهِمَا مِنْ شِرْكٍ وَمَا لَهُ مِنْهْمْ ظَهِير
“Ey Muhammed! De ki: Allah’ın dışında kurtarıcı saydıklarınızı çağırın. O kurtarıcılarınızın ne göklerde ne de yerlerde zerre kadar hiçbir şeye güçleri yetmez. Onların ne yerlerde, ne göklerde en ufak bir ortaklıkları da yoktur. Allah ta onlardan hiç birini yardımcı edinmemiştir.” Sebe’ 34/22
Şu apaçık Kur-an ayetlerini dolanarak Müslüman olunamaz. Bu davranışlar, Şirk kalıntısı pisliklerdir. Önce Allah, sonra Allah. Her yerde her şeyde Allah. Allah’ı bırakarak, Allah’ın dışındaki fanilerden kurtuluş beklemeyi Sebe’ 34/22. Ayeti şiddetle yasaklamış, bu davranışların ŞİRK kalıntısı pislik olduğunu tebliğ etmiştir. Kulları, fanileri başka hiçbir kul, hiçbir fani kurtaramaz. Bizleri ancak ve sadece Allah Teâla kurtarır. Hz. Adem {a.v}’in iki oğlundan birisi katil öbürü maktul oldu. Hz. Nuh {a.v} Atamızın oğlu inkârcı oldu, suda boğuldu. Hz. İbrahim {a.v} atamızın babası, Nemrut’un putçu başısıydı. Hz. Muhammed {a.v} Efendimizin amcası Ebu Talip müşrik olarak öldü. Efendimiz çok üzüldü.
بِسْمِ اللَهِ الرَحْمَنِ الرَحِيم
إنَكَ لَا تَهْدي مَنْ أحْبَبْتَ وَلَكِنَ الَلهَ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ أعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
“Ey Muhammed! Sen en çok sevdiğine dahi HİDAYET veremezsin. Ancak Allah; dilediğine HİDAYET verir. HİDAYETE girecekleri de en iyi O bilir” Kasas 28/56
Hz. Muhammed {a.v} Efendimize bile vermediği bir yetkiyi, bir ayrıcalığı, ölümlü dirimli, bu fanilere verdiğini iddia etmek, bu ayete göre en büyük iftiradır. Allah Teâla, HİDAYET yetkisini kendi zatına has kılmıştır. Kur-an’ı Kerim ile Kâbe’ye de HDAYET ayrıcalığı vermiş, {hiç bir kuluna, buna bütün peygamberler ve Hz. Muhammed {a.v} Efendimiz dâhildir.} HİDAYET etme yetkisini vermemiştir. Hiçbir kul hiçbir kula hidayet veremez. Dinsizi dine getirme, imansızı imana getirme, kâfiri Müslüman yapma yetkisi sadece Allah Teâlâ’nın hükümranlık alanındadır. Peygamberler ve öteki Müslümanlar sadece TEBLİĞ ederler. Gerisi, Allah’a aittir. Hz. Muhammed {a.v}’e vermediği bir yetkiyi, zamane şıhlarına, zamane evliyalarına, zamane mehdilerine verdiğini savunmak, onları haşa! Allah Teâlâ’ya ortak etmektir ki, bu en büyük ŞİRKTİR.
Cenab-ı Hakkın son Elçisi Hz. Muhammed {a.v} Efendimiz açlıktan kazınan midesini susturmak için ikişer taş bağlarken, açlığından gece uyuyamayarak Mescide gider. Mescide vardığında Aşere-i Mübeşşereden; {cennetle müjdelenmiş} olan ve ilk iman eden kişilerden birisi olan Hz. Eb Bekir ve Hz. Ömer {r.a}in de açlıktan kıvrandıklarını görür. O Ebu Bekir ki, Resûlullah {a.v} Efendimize ilk inanan erkek, Hicrette Hicret yoldaşı, Yâr-ı Gâr=Mağara arkadaşıydı. Efendimizin yokluğunda ona vekâleten imam olan da oydu. Hz. Ebu Bekir çok zengin bir kişiydi. Malını Allah yolunda dağıtmış, karnına taş bağlayacak duruma düşmüştü.
“4349-Ebu Hüreyre {r.a} anlatıyor: Resûlullh {a.v} buyurdular ki:
“Cebrail {a.v} yanıma gelerek elimden tuttu ve bana ümmetimin gireceği cennet kapısını gösterdi.
Ebu Bekir atılıp:
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben o sırada seninle olmayı ne kadar isterdim, ta ki ona ben de bakayım!” dedi. Resûlullah {av}:
“Ey Ebu Bekir, ümmetimden cennete ilk girecek kimse olman sana yetmez mi?” karşılığında bulundular.” {Ebu Davud, Sünnet 9, {4652}
O Ömer ki, Resûl-ü Ekrem Efendimiz, “İki Ömer’den birisiyle bu Dini güçlendir” diye Allah’a dua etmiş, Hidayet nûru Hattab oğlu Ömer’e nasip olmuştu. Ömer, kırkıncı kişi olarak Müslüman oldu. İslâm ile şereflendikten hemen sonra kılıcını çekerek Müslümanların önüne düştü, İslamiyet onun öncülüğünde aleni oldu. İşte bu Ömer de açlıktan kıvranıyordu.
“4462- Âişe {r.a} anlatıyor: “Resûlullah {a.v}, üzerinde siyah {yünden} nakışlı bir kumaş olduğu halde sabahleyin {evden} çıktı. O sırada Hasan geldi, onu örtünün altına soktu. Sonra Hüseyin geldi onu da soktu. Sonra Fatıma geldi, onu da soktu. Sonra Ali geldi onu da örtünün altına soktu sonra da:
Ey Ehl-i Beyt! Allah günahlarınızı tertemiz yapmak istiyor” {Ahzab 33} buyurdu.” Müslima, Fazailu’s-Sahabe 61, {2424}
O Ali ki, Efendimiz Hicret ederken, kendine suikast yapılacağını haber almış, Evin arka penceresinden atlayarak çıkmış, Ali’ye de: “Gel benim yatağımda yat” demiş, o da hiç tereddüt etmeden yatmıştı.
“28- Enes, {r.a} Peygamber {a.v}’ın şöyle buyurduğunu anlatıyor:
“Üç haslet –üç özellik- vardır. Bunlar kimde varsa imanın tadını duyar.:
1} Allah ve Resûlünü, bu ikisinin dışında kalan her şeyden ve herkesten daha çok sevmek.
2} Bir kulu Allah rızası için sevmek.
3} Allah imansızlıktan kurtarıp İslâm’ı nasip ettikten sonra tekrar küfre, inançsızlığa düşmekten, ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkmak.” Buhari, iman 9, 14, İkrah 1; Müslim, İman, 67, {43}; Tirmizi, İman 10, {2626}; Nesâî, İman 3, {8, 96}; İbnu Mâce, Fiten 23i {4033}.
Nesâî’nin kaydettiği bir başka rivayette: “Bu ikisi dışında kalan tabirinden sonra şu ziyade vardır. “Allah için sevmek, Allah için buğz etmek.”
“29-Yine Enes {r.a} bildiriyor. Hz. Peygamber {a.v} şöyle buyurmuştur:
“Sizden biri, beni, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.” Buhari, İman 8; Müslim, İman 70; {44}; Nesâî, İman 19, {8, 115, 115}
Bu kutlu uyarıları, hakkıyla bellemek, yerli yerince uygulamak tebliğ etmek işte ebedi saadetin, daimi kurtuluşun formüllerinden birisi de budur.
SARILANLAR, KUR-AN’I KERİME SARILSINLAR