Astroloji’nin gök cisimlerinin hareket ve konumlarının yorumlanmasıyla yeryüzündeki olayların önceden tahmin edilebileceğini savunan bir bilim olduğunu söylemiştik.
Dörtbin yıllık geçmişe sahip astroloji ilmini kullananlar, gökyüzünü dikkatle takip eder; gezegen, yıldız ve diğer gök cisimlerinin hareketlerini anlamaya ve yorumlamaya çalışırlar.
Fakat sonraları bu bilim sapıkların, cahillerin, istismarcıların eline geçti ve asıl amacından uzaklaştı. Fal ve kehanet, insanları dalalet ve sapıklığa şevketti. Zamanla yıldızlara, aya, güneşe tapılmaya başlandı.
İslâmiyetten sonra bu sapıklığa son verildi, vahiy ile büyü olayı birbirinden farkedildi. Ve Hz. Peygamber “kim bir falcının gelecek ile ilgili haberini doğrularsa bizden uzak olur” hadisiyle fal ve kehanetin asılsız olduklarını bildirdi.
Muhyiddin Arabi de astrolojiye, fal ve kehanet gözüyle değil, İlâhî bi programın anlaşılması ve çözümlenmesi gözüyle bakılması gerektiğini söylemiştir. Yani herşeyin birbiriyle bağlı olduğunu, gök cisimlerinin hareketleriyle yeryüzündeki bir olayın irtibatlı olması ile hiçbir şeyde tesadüfün olmadığını anlatmıştır. Çünkü, böyle bir düzen ya herşeye hâkim bir yaratıcının eseridir ya da cansız, şuursuz, aciz varlıklar herbiri bir ilâh gibi ilim ve kudret sahibi olmalıdır. Akıllı bir insan da elbette bu aciz varlıklara ilâh demez.
ASTROLOJİ VE BURÇLARA DAİR
Astroloji, yıldızlar ile insan arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Gök-yüzü-yeryüzü ilişkisi, insan kâinat ilişkisi yıldız biliminin konula-rındandır. Gelecek ile ilgili bilgiler gerçekte bu bilimde yoktur. Sonradan hurafe şeklinde ilave edilmiştir.
Hiçbir şey boş ve anlamsız olmadığı gibi, insanın elleri ve yüzündeki çizgiler de, insanın karakteri ve hayatıyla ilgili birtakım bilgiler içerir. Önemli olan bu çizgileri ve işaretleri doğru okuyabilmektir. Yani el, ayak, yüz, kulak, burun, saç, kaş, ağız, tüm bu organlarımızda birçok mesaj ve işaretler vardır. Şarlatanlar ellerini çekerse bu şifreler doğru olarak okunur, insanlar da bazı faydalarım görebilirler.